Dear Guest, Clicking on the ads below will give us strength. The article about the subject you are interested in is below and the subjected video is at the far right.
Psikolojide,
insanların duygu ve düşünceleri ile onları anlamak konusunda, kişilerin
kendilerine özgü davranışlarını anlamak açısından bazı araştırma yöntemleri
kullanılmaktadır. Bunlardan doğal gözlem, davranışların bir laboratuvar
ortamında gözlenmesi yerine, doğal yani adından da anlaşılacağı üzere, olduğu
şekli ile gözlemleme olarak tanımlanabilir.
Bu şekilde, kişilerin
davranışlarının olduğu şekli ile ve bulunduğu ortamda gözlemlenmesinin
avantajı, doğal ve kendiliğinden çeşitli olmasıdır. Her ne kadar içerisinde
bazı eksiklikler var ise de, bu yöntem araştırmalar açısından gerekli olmaktadır.
Doğal
yöntemle benzerlik gösterse de vaka çalışmaları da, araştırmacının kullandığı
yöntemlere bağlı olarak kişinin davranışlarını gözlemlemede kullanılır. Vaka
çalışmalarında, kişisel davranışların genelindeki kanıtlardan hareketle bir yol
izlenir.
Anket
çalışmaları ise, doğal gözlem ve vaka çalışmalarının eksiklerini kapatması açısından
önemlidir. Bireyin davranışlarının geneldeki etki ve eksiklikleri, bu yöntem
ile anlaşılabilir. Yüzdeli rakamlarla verilen sonuçlar, genele oranla,
araştırmacının, bireydeki davranışlar konusundaki tespitin doğruluğunu
anlamasına yol gösterir, yardımcı olur.
Anket çalışmalarının bir önemli yönü
de, toplanan bilgilerin, oldukça fazla verilerden ve bireylerden toplanmasına
karşılık düşük maliyette oluşudur. Davranışlar ve çeşitliliği konusunda ham
veri temin ettikleri için vaka, doğal gözlem ve anket çalışmaları,
davranışların nedenlerini açıklamak açısından yeterli değildirler.
Bağlantısal
Araştırmalar olarak adlandırılan bir diğer araştırma yöntemi de, korelasyona
dayalı olması ile, birbiri ile ilişkili olan verileri değerlendirmektedir.
Örneğin bazı psikolojik rahatsızlıkları olan kişilerin diğer hastalıklara
yakalanma riski daha fazladır. İnsanlar o kişiye ne kadar benzerse, kişinin o
insanları benimseme olasılığı da o kadar yüksektir. Buna benzer birçok olay
arasında, birçok ilişki bulunmaktadır.
Bazı
araştırmalar ise, bulgu/deneme-yanılma yolu ile gerçekleştirilmektedir. Daha
önceki denemeler ve o konu hakkındaki basit testler, bu konuda yine ışık
tutacaktır.
Davranışçılık, Psikodinamik Psikoloji
ekollerinden birisidir. John B. Watson’un psikolojiye bakışı olarak tanımlanmaktadır.
Onun davranışçılığı, Rus Fizyologu İvan Pavlov’un deneylerine dayanmaktadır.
Pavlov’un deneylerinde ortaya çıkan bir soru, şartlanmanın insanlara uygulanıp
uygulanamayacağı idi. Watson, 11 aylık bir bebek üzerinde yaptığı çalışmada,
şartlanmanın insanlar üzerinde de geçerli olduğunu gösterdi.
Watson,
korkuların koşullanma ile meydana gelebileceğini ve giderilebileceğini de
gösterdi.
Bu çalışmaları, Pavlov’un çalışmalarının devamı idi. Watson’un
öğrencilerinden Mary Cover Jones (1924), tavşanlardan korkan bir çocuğun
korkusunu koşullanma ile aşmasını sağladı. Kullandığı yöntem şu idi: Tavşan
yemek yerken çocuğa uzaktan gösterildi ve yavaş yavaş yaklaştırıldı. Bu yöntem,
günümüz için, korkuları olan kişilerin duyarsızlaştırılması yöntemine benzemektedir.
Korku hakkında başka neler
söylenebilir? Çocuk
yaşta ortaya çıkan korkuları düşündüğümüz zaman, genellikle hepimizin kafasında
başka şeyler oluşur. İlk aklımıza gelenler arasında okul korkusu, karanlık
korkusu, yalnız kalma korkusu, anneden ayrılma korkusu, yabancı korkusu bulunur.
Bu listeyi tabii ki daha da uzatmak mümkündür.
Öncelikle belirtmek gerekir ki,
korku normal gelişimin bir parçasıdır ve kişinin kendini tehlikelerden
sakınmasını sağlar. Korku,
bebeklikten ergenlik dönemine kadar, sıkça rastlanan bir durumdur öyle ki
araştırmalar, çocukların yüzde 90’ının gelişimlerinin bir döneminde herhangi
bir şeyden korktuklarını göstermektedir. Bu nedenle çocuklardan kayıtsız şartsız
korkusuz olmalarını beklemek çok gerçekçi olmaz.
Fobiler: Öncelikle korku ve fobileri
ayırmakta yarar vardır. Bir korkunun fobi olarak adlandırılabilmesi için şu
ölçütlere uyması gerekir:
-
Çocuğun yaşadığı korkunun, durumun verileriyle orantısız şekilde büyük olması,
örneğin parkta bir kez bir çocuğun salıncaktan düştüğünü gördüğü için hiç
salıncağa binememek gibi
-
Çocuğun açıklamalarla ikna olmaması
-
Çocuğun isteminin dışında aşırı derecede korkması
-
Korkulan durumdan bilinçli olarak sakınması
Fobi uzunca bir süre devam eder ve
herhangi bir yaş dönemine özgü değildir. Fobilerin bazılarında, bu duruma neden olan bir olay
saptanabilirken, birçoğunda böyle bir olayı saptamak mümkün değildir.
Korkular: Bazı korkular, belli yaş dönemleri
için normal sayılır. Örneğin, bebeklik döneminde yüksek sesten ve fiziksel
desteğin aniden yitirilmesinden korkulması doğaldır.
Bebeğin yaklaşık 8. ayda
geliştirdiği ve 1-1,5 yıl kadar sürebilen yabancı korkusu da normal kabul
edilir. Çocuğun beş yaş civarında geliştirdiği örneğin cadı, canavar gibi
birtakım hayali figürlerden korkması da ruhsal gelişimi için beklenebilir bir
durumdur.
Burada
dikkat edilmesi gereken nokta, bazı korkuların belli yaş dönemlerinde ortaya
çıkabilecekleri, ancak bu korkuların bir süre sonra ortadan kaybolmalarının da
gerekli olduğudur. Örneğin, 6 yaşındaki bir çocuk hâlâ yabancılardan
korkuyorsa, bu üstünde durulması gereken bir durumdur.
Korku Tepkisi Nasıl Gelişir?
Bebeğin
anneye bağlanmasının en önemli nedenlerinden birisi, annenin bebekteki korkuyu
azaltma kapasitesidir. Bebeklik ve erken çocukluk döneminde, yeni bir durumla
karşı karşıya kalındığı zaman, çocuğun göstereceği tepkide annenin tepkisi çok
belirleyicidir.
Çocuk, örneğin ilk kez bisiklete binmeyi öğrenecekken annenin
yüzündeki ifadeyi ve davranışlarını inceler.
Eğer
anne, çocuğa destek veriyorsa ve onun gittikçe kendine güven kazanmasını ve
bağımsız olmasını sağlıyorsa, çocuk bisiklete binmeyi zevkli bir durum olarak
algılayacak ve bütün dikkatini bu etkinliğe yöneltecektir. Öte yandan, anne ya
da çocukla ilgilenen diğer bir kişi, çocuk bu öğrenme sürecini yaşarken sürekli
endişeli bir yüz ifadesiyle onu izler ve uyarılarda bulunursa veya onu azarlarsa,
çocuk dikkatini vermesi gereken etkinlikten ziyade, hayatında kendisi için çok
önemli olan kişiyle ilgilenecek ve o durumla bağlantılı olarak ortaya çıkan
endişesi giderek yükselecektir. Bu da çocuğun o durumdan kaçınmasına ve bir
daha karşılaşmak istememesine neden olacaktır. Bu kaçınma davranışına biz
“korku” diyoruz.
Korku bir kaçınma davranışı olarak
ortaya çıkabileceği gibi, bir şartlanma olarak da ortaya çıkabilir. Bebeklik döneminde yüksek sesten
korkmanın normal olduğundan bahsetmiştik. Bu dönemde, bebek tam banyosunu
yaparken, dışarıda çok büyük bir gürültü meydana geldiğini varsayalım. Bu
talihsiz durum, bebeğin bir su veya banyo fobisi geliştirmesine neden olabilir.
Kaçınma ve şartlanmanın yanı sıra,
korkuya neden olan bir diğer faktör de endişelerdir. Endişenin yarattığı korkuya en çok
karanlıkta ve uykuya dalarken yalnız kalındığında rastlanır. Çocuk, yaklaşık 3
yaşından itibaren toplumun kurallarıyla annesi ve babası aracılığıyla daha çok
tanışmaya başlar. Artık istediğini yapmada eskisi kadar özgür değildir.
Bunun
sonucunda, çocuk kendini bu sıkıntılı duruma sokan anne ve babasına karşı bir
öfke duymaya başlar, ancak bu duygusunu onlara yansıtmaya çekinir. Yine de
böyle bir duyguya sahip olduğu için suçluluk hisseder. Ona rahatsızlık veren bu
durumla baş edebilmek için, anne ve babasını ya da genel olarak toplumu ve
kuralları temsil eden birtakım korkutucu figürleri bularak, korku ve suçluluk
duygularını onlara yansıtır bunlar bir cadı, hayalet ya da ejderha olabilir.
Uykuya
dalmadan önce çocuk bilinçle bilinçdışı arasındadır. İçinde biriktirdiği
öfkelerin farkına varır, bunları bastıracak gücü kendinde bulmakta zorlanır. O
zaman da, aslında bu duyguların yaşanmasına neden olan, ama aynı zamanda da ona
destek olan ve güven veren annesini ya da babasını yanında ister.
Onlar
yanında olduğu zaman onların varlığından ve sevgisinden emin olur ve uykuya
dalabilir. Karanlık da çocuğun kendini yine kontrolünü kaybetmiş olarak hissettiği
bir ortamdır ve endişe vericidir. Bu endişeyle baş etmek için de yine bir dış
desteğe ihtiyaç duyabilir.
Korkunun bir diğer kaynağı da,
çocuğun başkalarını korktukları durumlar içinde izlemesidir, yani korkuyu
görerek öğrenmesidir.
Örneğin, çocuk annesini uçağın içinde bembeyaz olmuş bir yüzle görür ve annenin
panik içinde olduğunu anlarsa, o da uçaktan korkmaya başlayabilir.
Ayrılma
korkusunda, korkunun nedeni genellikle çocuk değil, annedir. Anne, çocuğun
kendisinden ayrılıp, örneğin okula başlamasını istemez ve bunu çok dolaylı ve
ince mesajlarla çocuğa aktarır. Anne, çocuğa o okula başladığında kendisinin
bütün gün onu bekleyeceğini, bunu yaparken onu çok özleyeceğini, birlikte ne
kadar güzel zaman geçirdiklerini anlatmaya başladığında ve bunu uzunca bir
zaman sürdürdüğünde, çocuk okula başlamayı adeta annesine ihanet etmekle
eşanlamlı tutmaya başlar ve okula gitmek istemeyebilir. Bu da okul fobisi veya
ayrılma endişesi olarak tanımlanabilir.
Sonuç
olarak çocukluk döneminde çok çeşitli nedenlerden kaynaklanabilen, çok çeşitli
tiplerde korkular olabileceğini gördük. Çocukta korkuyla baş ederken, korkunun
bir yaş döneminin özelliği mi olduğu, korkuya neden olan belli bir olayın var
olup olmadığı iyice araştırılmalıdır. Anne ve babalar, çocukla kurdukları
ilişkiyi gözden geçirmeli, çocukla birlikte bu konuyu ele almalıdırlar. Bütün
bunlara rağmen çocuğun korkusunda bir azalma olmuyorsa, bu konuyla ilgili profesyonel
bir yardım aramakta yarar vardır.